14 Aralık 2011 Çarşamba

Okan Bayülgen'in Koltukaltı

Her şeyden önce Okan Bayülgen 'hala' insanları eğlendirebiliyor, istediği insana -ki bunlar genellikle hak eden tayfa oluyor- laf dokundurabiliyor, anlamayanların kusurlarını gözlerine sokuyor ve tüm bu haşarılıklarına rağmen kendine uslu çocuk görünümü verip, kendini sevdirebiliyor izleyicilerine. Başarıları nedeniyle çok fazla övgü alıyor ve bu övgüler de haliyle Hansel ile Gretel'i besleyen cadı misali egosunu besliyor da besliyor. Kimin egosu olursa olsun, eminim ki Okan Bayülgen'in egosu ile aynı tepkileri verir bu durumda.


Okan Bayülgen
Hal böyle olunca, büyük başarılar insanın bünyesini dağıtabiliyor, vücudun istem dışı cevap vermesine neden olabiliyor. Bir "medya amelesi" gibi haftanın neredeyse her günü program yapan, çok çalışan Okan Bayülgen de artık terlesin bir zahmet. Lakin vücudunun istem dışı cevap vermesi ile Okan Bey'in koltukaltından Önder Açıkbaş adında, tıbben adı konmuş mudur bilemediğim, bir tür peyda oluverdi. 

Sayın Bayülgen'in programlarında şimdiye kadar çıkan komedyenler öyle bir yürüyüp gittiler ki kendi alanlarında, şu an hemen hepsi ciddi işler kovalayan insanlar oldular, çok fazla tanınıyorlar ama bu adamlar cidden başarılıydı. Önder efendi gibi başarısız, sevimsiz (en önemlisi de bu, sırıtması bile antipatik olan bir adamı halk sindiremez ve kusar), yaptığı şeyler programlardaki telefon bağlantıları ile konuklar bir diyalog içindeyken arkadan bidi bidi ne dediği de anlaşılmayan bir biçimde konuşmak, yanındaki konukla kikirdemek, hiç bir davranışının dozunu ayarlayamamak olan bir insan neden Okan Bayülgen tarafından bu kadar önemseniyor? 

Bayülgen'in yaptığı bana, yaramaz çocuğuna "ileride adam olur" ümidiyle sahip çıkmak gibi geliyor. Allah aşkına "Okan Bayülgen'in gıcıklığı çok seviliyor, bu adamın gıcıklığına öyküneyim de ben de küçük bir Okan olurum ileride" zihniyeti okunmuyor mu bu adamın ablak suratındaki o eğrimsi ağzından akan salyalarda? Kendisini "zaten öylesin, O'nun koltukaltının bir parçasısın" diye sakinleştirmek lazım belki de. 


Arz ederim.

1 yorum:

  1. Bir de şu var ki, adamın psikolojisi programdaki çoğunluğun verdiği tepkilere göre değişiyor mütemadiyen. ''Hayır, ben buyum'' diyemiyor.
    Show programı olarak bunca zaman başarıyı ustalıkla taşıyan Okan'ın durması gerektiği yeri bilmesi; en çok da bunu öğrenmesi gerekiyor bu adamın.
    Dilberay'ın çıktığı programda mesela, kadının fonetik hatalarıyla o kadar çok dalga geçildi ki, halkın kodlarını çözen ve buna sonsuz saygı gösteren Okan güldükçe yanındakiler de vazgeçmedi dalga geçmekten. Hele o Önder'in gevşek gülüşü, dalga geçerek laf bölüşü... iticiliğine iticilik katıyor.
    Okan tarafından ünlendirilen bir çok karakter en azından kendilerine has tepkileriyle sempati topladı zamanında, fakat ''laf sokuyorum ben ehiehi'' tribiyle nereye tırmanabilir bu adam bilemiyorum. Ağzına terlikle vurası geliyor insanın. Bu da Okan'ın işine geliyor, itici bir karakterle tepki topluyor, belki de reytinglerin insan sinirlerinin bozulmasıyla doğru orantılı yükseldiğine dair bir duyum almıştır kendisi.

    YanıtlaSil

Konuyla ilgili fikrinizi beyan etmek için lütfen ilgili alanları doldurunuz.