26 Şubat 2010 Cuma

Sevimli Kılıçbalığı

zargan_logo Kılıçbalıkları upuzun ve sipsivri burunları, daha doğrusu kılıçları olan ilginç, ürkütücü balıklardır. Genelde hangi sularda görülür bilmiyorum, ifşa edeceğim şey ile alakası olmadığından araştırmadım da. Ama dayanamayıp bakarım sanırım bunu yazdıktan sonra. Neyse...

Bir kılıçbalığı var herkesin bildiği, işlevsel bir kılıçbalığı bu. Hayır, upuzun kılıcı değil işlevselliği olan! Benim dediğim logosu kılıçbalığı olan Zargan online sözlük. Herkes gibi çok pratik olduğu için ben de kullanıyorum lazım olduğunda ama bu sefer "bold" kelimesinin farklı kullanım alanlarını öğrenmek için açtığımda Zargan'ı, yüzüm kızardı! Bu ne kepazelik! Şaka şaka, eğlenceli bir anlamını öğrendim, aşağıya da bir güzel kopyaladım.

Arz ederim.

1 hecelik bile olsa ARGO beni mutlandırıyor!

21 Şubat 2010 Pazar

Sihirli Aynalarımız

Ne idim, ne oldum! Hepimizin küçükken sihirli aynaları varmıştır, eminim bundan. Bulabilenimiz portmanto ya da duvara asılı bir boy aynasıyla, bulamayanımız da banyo aynasıyla ihtiyacını gidermiştir ama her küçük “biz”in böyle bir aynası olmuştur mutlaka. Üstelik eminim bazılarımızın hala daha vardır!


Bu ayna ayna dediğim de küçükken (ve büyükken) karşısına geçip, zaman zaman şarkıcı olduğumuz, zaman zaman süper güçlü bir kahraman olduğumuz ya da siz kadınların pek güzel bir ünlü olduğunuz ayna işte. Bizim evdeki aynamız paylaşılamazdı mesela, yatak odası aynasıydı kendisi ve o ayna ile işimiz olduğunda odanın kapısı kitlenirdi. Kitlenmediği zamanda özellikle ben aynayı kullanan, transa geçmiş kardeşlerimi gün boyu alay konusu ederdim. Evet, ben de her haltı yiyip yemedim, yemiyorum diyenlerdenim.


Bu aynaların hayatımızdaki önemi ise bence şimdiye kadar ya akıllara gelmedi, ya da geldi de dile getirilmeye üşenildi. Bütün hayal dünyamızı rüyalarımızdan başka direkt olarak, sadece bize yansıtan başka bir mecra yoktur gibi geliyor bana. Ben mesela birazdan Star Wars izleyip, ayna karşısına geçeceğim ve Darth Vader olduğumu hayal edeceğim. Işın kılıcım olarak da el fenerim iş görür sanki.
 

Cemil yok lan bu fotoda? Ha, bir de sihirsiz bir ayna daha var, 90’ların çılgın müziği döneminde ortaya çıkıp milenyumda bilgisayarların yerine kendilerini feda edip tarihe gömüldüler. Onları da rahmetle anıyoruz.

18 Şubat 2010 Perşembe

Ay Ben Onu Hiç Bilmiyorum

gaz Şu yaşıma geldim, canım arkadaşlarım sayesinde kendimi süper, yanından geçilemeyecek kadar becerikli, eşşoğlubeşkulak biri zannettim durdum. Bu herkes için geçerli olmalı çünkü ben bile abartmasam da arkadaşlarıma karşı beğenimi "Oha süpermiş harbiden!" diye gösteriyorum.

Bilgisayarda başkalarından bir iki numara fazla biliyorsam ne var bunda? Elin çekik gözlü Çinlileri, ayıcık Rusları çökertmedik internet sitesi bırakmadılar. Çinliler en son Google'a dadandılar da Google FBI'dan yardım istedi. Sonra da benim birbirinden şeker arkadaşlarım gelmiş "Ben bilgisayarın düğmesine basıp açabiliyorum sadece" diyerek kendilerini bana çemkiriyorlar. Üstelik yalan! MSN, Facebook, bilmem ne derken hepsi benden hızlı klavye kullanır oldular!

Hadi bilgisayarı geçtim, bir kağıda iki çizik atmaya göreyim hemen özeleştiriler sağ ve sol kulağımda çınlamaya başlıyor. Neymiş, onlar olsa çöp adam bile çizemezlermiş, neymiş martıları "M" gibi çizerlermiş ilkokulda da, şimdi de. İlkokulda ben de martıları "M" harfini kullanarak çiziyordum ne var?

Elinde müzik aleti ile mi yakalandın, yandın canım. Çünkü arkadaşın ıslık bile çalamıyordur. Ben de elimle ıslık çalmayı lisede öğrendim ne var? Birbirimizi ne olur pohpohlamayalım bu kadar, her şeyin fazlası zarar. Sonra kendimi durduramıyorum, lütfen!

10 Şubat 2010 Çarşamba

Yaratılış

Asabilik bizim ülkemizin vazgeçilmez bir ruh hali, bağımlılık haline gelmiş, herkesin şikayet ettiği ama asla bırakamadığı bir davranış olagelmiş her daim. Bunun yanında üzerimize yapışmış iki büyük özellik daha var, onlar da tembellik ve çay tiryakiliği. Bu üç büyükleri Büyük Hadron Çarpıştırıcısı'nda çarpıştırın, ortaya çıkacak küçük Big Bang devlet memurlarının yaratılışlarındaki sırları gözler önüne serecektir. Bahsedeceğim şey hakkında BURADA çok kısa değinmiştim ama konuyu biraz daha açma ihtiyacı duydum.

Geçmişte komedi programlarında hep devlet dairelerindeki işlerin güçleştirilmesinden, bugün git yarın gellerden, rüşvetten bahsedildi ve yaklaşık bir on senedir benim dikkat ettiğim kadarı ile herhangi bir espri konusu yapılmıyor memurlar hakkında. Bunların hepsi bitti diye mi kesildi acaba orası tartışılır pek tabii ama bu on sene içerisinde tüm dünyada çılgınca bir teknoloji gelişimi baş gösterdi, ülkemiz ve kendisinin devlet daireleri de bu gelişimden ötürü değişim gösterdiler. Teknoloji sayesinde bugün git yarın gellerin sayısı azaldı, her şey artık İnternet vasıtasıyla şipşak halledilir oldu ama bu, allerjik bir reaksiyona da sebebiyet verdi.

Herhangi bir devlet dairesine gidin (valilik olur, belediye olur, efendime söyliyeyim okulların kalemleri olur, PTT olur...) işinizin olduğu kaleme gidip kapıdan içeri girdiğinizde, bilgisayar başında bir eli çenesinde bir eli de klavye ile çay arasında gidip gelen canlılar görmeniz işten değildir. Ekranlarına bir göz gezdirdiğinizde ise MSN yasak olduğu için Facebook ya da asosyallerin tarayıcılarında ise çevrimiçi tavla, okey gibi oyun sitelerinin açık olduğunu saptayacaksınız. Henüz sizin farkınıza varmamışlarsa bir uyurgezeri uyumuş gezerken uyandırmak ne kadar tehlikeli ise burada da aynı rivayet geçerlidir. Çok hafif bir şekilde boğazınızı temizleyin, balgam varmış gibi değil de sanki sabah yediğiniz simitten ufacık bir susam falan kalmış gibi. Konuşmaya başlarken sanki üzerinize bir karabasan çökmüşcesine sesiniz kısılsın, karşınızda böyle eşşek gibi ünlü birisi olduğunu düşünün, mesela ben böyle bir durumda Kıvırcık Ali'yi düşünüyorum (Benim için büyük önemi var). Bakışlar sizlere döndüğünde eğer kaşlar çatıksa, memurlar yeni bir çarpışmaya hazırlanıyor demektir, hemen kaçın! Boş bir surat ile size bakarlarsa geçersiz bir işlem yürütmüşlerdir, bir kaç kere daha öksürün siz. Normal, insani bir bakış yakalarsanız işinizi yaptırın, akabinde defolup çıkın gidin oradan.

Üzülün istemiyorum.

9 Şubat 2010 Salı

Ölüm Algısı

De git! Yürü! Ölüm neden her daim acı verici bir şeymiş gibi algılanır, geçen günlerin birinde bu geldi aklıma. Toplasan kaç kişi yanıbaşında biri ölürken izlemiştir, şahit olmuştur bu olaya ki? Hadi şahit de olundu, ölen adam “Çok aciyyy!” diye feryat figan gitmesi lazım ebediyete. Oran azalıyor... Bu arada ben acıdan bahsederken hemen ölmeden önceki anı, yani “en son”u kastediyorum. Yoksa atla camdan aşağıya, acır herhalde.

Melek Dediğin Böyle Olur, Elinden Zehir Olsa Yine İçilir.Aklıma takılan ölüm meleği Azrail’in yerli veya yabancı her yayında kukuletalı bir iskelet olarak resmedilmesi, elinde de orakla önüne geleni biçmesi. “Acıdan ölmek” deyimi vardır, tamam ama “zevkten ölmek” deyimi yok mudur a dostlar? Ya bu çok korktuğumuz ölüm denen şey hayatta ilk ve son kez tadacağımız en büyük zevkse ve ölüm bizi acıyla değil de zevkle karşılıyorsa?

Haydi siz düşünedurun, ben sigara içip geliyorum.

İçiyormuş gibi yapacağım, tamam!

2 Şubat 2010 Salı

Dünya İle Birlikte Ülkemizde Müzik

Bir düşünün istiyorum, dünya yeni bir şeyler bulduğunda radyo, televizyon sayesinde doksanların başından itibaren ayağımıza gelir oldu ve özentilikte bir çığır açtık. Giysilerde, yemeklerde, filmlerde, anlayışlarda ve elbette müzikte bir devrim yaşandı tüm dünyada. Peki biz bu başkalarının bulduğu şeylere ne kadar ayak uydurabildik, ne kadar başarıyla ülkemize taşıyabildik? Millet olarak taklitçilikte ne kadar başarısız olduğumuzu daha önce Taklit Edememe Sorunumuz başlığı altında biraz anlatmıştım. Gerçekten bu konuda birilerine can çekiştiriyoruz, kalıcı olamayacağını bile bile denemekten de vazgeçmiyoruz.

Örneğin 80'li yılların sonları, 90'lı yılların başlarına bir göz attığımızda dünyada bir rock, metal çılgınlığı var, özellikle Amerika'da. Burada yok muydu, vardı ama bu işi icra eden insanlar pek azdı aslında. Sebebi de daha 2000'li yıllara kadar siyah t-shirt giyen, uzun saçlı olan insanların hala "Satanist" olarak algılanması olabilir, işi icra edecek mecra yoktu kısacası.

Elalem "The One", "Alexander the Great" dinlerken bizim insanımız rock, metal dediğinde sanırım küfür falan anlıyordu. Ama eminim ki o zamanlar rağbet gösteren kelime esprilerine istinaden bu müzik türlerini dinleyenlere tarih öncesi devirlerden yani Taş Devri'nden, Bakır Çağı'ndan atıflarda bulunan enteller kesin çıkmıştır, iddia ediyorum!

Aynı dönemlerde, biri yurtdışında biri yurtiçinde iki farklı örnek göstermek istiyorum. Bu çağdaşlık adına bize biraz fikir verecektir sanırım:

Extreme - Get the Funk Out
     
Gençkan - Kendimi Kontrol Edemiyorum

 

Tabii yukarıdaki videolardan biri canlı çekim, biraz haksızlık oldu bu yönden ama olsun. Gördüğünüz gibi sayın Gençkan biraz uçuşlarda, diğer yandan Extreme de öyle, ama yanında götürüyor adamı uçtuğu yere. Fakat bu her şeyin sonu değil, bir Gençkan ile mahvolamayız, mahvolmamalıydık; bizim de kendi milletimizin yiğit delikanlıları yok mu? Bunlardan olmasını geçtim, alası var: Bir düğün salonunda trash metal çalan bir gruba ne denir a dostlar, ha denir?! Tek eksikleri, bas gitarları yok amma velakin şahaneler:

Düğünde Metal Çalınır Mı lo?

 

90'lar en çok boysband, girlsband diye tabir edilen fıkır fıkır oğlanların, bıcır bıcır hatunların oluşturduğu gruplarla hatırlanır. Birlikte yapılan figürler, tiril tiril atletsiz ve dahi önü açık giyilen gömlekler, kızlarda mini mini etekler, o da olmadı bikinili çekilen klipler... Eminim herkesin aklına yer etmiştir Back Street Boys ve Spice Girls grupları. Peki Türkiye'ye yansımalarını hatırlamayan var mı? Birkaç İyi Adam ve Çıtır Kızlar'ı hatırlamayanınız yoktur sanırım. Bunlar zaten özünde dansçı olan (Yonca Evcimik'in mini minileri) insanlar ve sanırım görüp de görebileceğimiz en sağlam pop taklitleri. Tabii onlar da çok uzun dayanamadı aramızda, çıkardıkları albüm bile ortak olduğundan ne kadar da üretimden yoksun oldukları belli idi (Kasetin A yüzünde bir grup, B yüzünde bir grup vardı.) E şimdi böyle olunca pek bir şey beklemiyoruz tabii, yurtdışında çıkıp da çok acayip ilgi görmüş akımların aynısı bizim ülkemizde de olsun diye.

Sanırım yazıyı video karşılaştırması ile bitirmek en mantıklısı olacak, zira çok uzadı yine. Birinde BSB, diğerinde onu 10 sene geriden takip eden B.O.M.B bulunmakta. İyi seyirler.

 

BSB - As Long As You Love Me
      
B.O.M.B Sen Hiç Sevdin Mi?

1 Şubat 2010 Pazartesi

Hatun Kesmek

Kesmek: 1. Bıçak, makas vb. bir araçla bir şeyi ikiye ayırmak, parçalamak, doğramak. 2. Dibinden ayırmak 3. Düzgün parçalara ayırmak. 4. Kesici bir araçla yaralamak. 5. Ucunu almak. 6. Hayvanın başını gövdesinden ayırmak, boğazlamak. 7. Son vermek, gidermek. 8. Ara vermek. 9. Bir şeyden yoksun bırakmak, vermemek. 10. Akımı durdurmak. 11. Belirtmek, kararlaştırmak.12. Verilecek şeyin bir bölümünü alıkoyup vermemek. 13. Para basmak. 14. Azaltmak, güçleştirmek. 15. İskambil kâğıtlarında destenin üzerinden bir bölümünü kaldırıp öte yana koymak. 16. Geçişi önlemek. 17. Susmak. 18. Hasta organı ameliyatla almak. 19. Bölmek, ayırmak. 20. Yazıyı, filmi kısaltmak. 21. Uydurmak, yalan söylemek. 22. Rüzgâr, soğuk vb. çok etkili olmak. 23. Birini yermek, kötülemek. 24. Karşı cinsten birisini sürekli olarak süzmek, dikkatli bir biçimde bakmak. 25. Vahşice öldürmek. 26. Oyuncuyu takım kadrosuna almamak.

Suphe Böyle zengin bir dilimiz var işte, alt tarafı bir "kesmek" fiilinin sözlüğümüze geçmiş birbirine yakın ya da uzak tam 26 adet farklı anlamı var. Ben altı çizili olandan, 24. sıradakinden bahsetmek istiyorum. Genellikle erkeklerin üzerine yapışmış olan bu fiili hanım kızlarımız da pekala uyguluyorlar, görüyor, farkediyoruz. Ama ne yalan söyliyeyim biz erkeklerde çok iğrenç haller aldığı oluyor bu eylemin, pek çok şeyde olduğu gibi bunu da iğrenç bir kıvama sokabiliyoruz.

Her zaman söylerim, her şeyin bir adabı var diye. Bu işin yok mu? Elbet bu işin de var, hatta en çok bu işin adabı var. Bir hatun kişi kesilirken seksi olunduğu düşünülerek surata abuk şekiller vermek erkeği maymunlaştırıyor. Yüz ifadesinden emin olmayan erkek arkadaşlara yanlarında ayna taşımalarını tavsiye ediyorum. Görecekler ki hayallerindekinden çok daha malak bir surata sahip oluyorlar böyle durumlarda.

Bir de kestiğinizi hatunun gözüne sokun farkedilmek adına, lakin ağzına girmeyin güzel insanlar. Hele kafanız oynarbaşlı olmasın sakın, gayet sakin olun. Yukarıdan gelen birini gördüğünüzde boynunuz onun yerçekimine biraz karşı koysun, lap diye yörüngüye oturup, eblehmişçesine kafanızı döndürüp durmayın.

Örneğin benim iş nedeniyle her günüm Tunalı Hilmi Caddesi olarak adlandırılan, tiki kızlarımızın yoğunlukla ziyaret ettiği ve "kesilebilite" bakımından çok gelişmiş bir yerde geçiyor. Benim işyerimle aynı binada farklı bir meslek icra eden 40'lı yaşlarında bir adam var, uzun saçlı, yaşına göre gayet sağlam biri. Kar, kış, kıyamet demeden bu adam cadde üzerindeki kaldırımlarda bulunan banklara oturup hatun kesiyor, ama bir sonuca ulaşabiliyor mu sevgili dostlar? Hayır, çünkü kafası durmuyor bu adamın, yukarıdan gelen mini etekliyi keserken kafası onunla birlikte aşağıya kayıyor, aşağıda dar pantolonlu bir kadın görünce onula birlikte de yukarı çıkıyor kafası. Geçen eli ile konuşurken gördüm, merdivenlerden iniyordu. Sanırım tartışıyorlardı.