23 Ekim 2010 Cumartesi

Gündüz Nöbeti

19.09.2010

Bugün pazar ve şu an 13:00-16:00 saatleri arasındaki nöbetimi tutuyorum. Normalde güneş olduğunda sıcaktan tüm askerleri pert eden bu saat aralığında şans eseri hava parçalı bulutlu.


Nöbetin aslında hiç bir olayı yok, ayakta "kompozit başlık" (hani şu kaplumbağa sırtı gibi olan) ve üzerinde çelik yelek ile iki, bazen de üç saat beklemen gerekiyor. Arada gelen devriye, askerlerin nöbetlerini düzgün/nizami bir şekilde tutup tutmadıklarına bakıyor. Nöbeti düzgün tutmuyorsa asker tutanak yiyor, akabinde ise de cezalandırılıyor. 


Nöbet tutulan alan duvarla kaplı bir kulübeden oluşuyor, bu alanın yani duvarın ardına çıkmak yasak, oturmak ya da bir şey yemek içmek yasak, kompozit başlığı ya da çelik yeleği çıkarmak ve G3  piyade tüfeğini  bırakmak yasak.


Devriyeye yakalanmadığın sürece ise burada düzenli olarak yatıyorlar bile. Devriyeye karşı güvenlik önlemi alınıyor elbette...


... derken devriyeye yakalandık ulan! Oha ya! Yanımdaki "Abi benden hiçbir şey kaçmaz!" diyen Cem adındaki çocukla enselendik. Ağzına edeyim Cem!


Devriye astsubayı "Neden uyuyordunuz?" diye sordu, uyumadığımızı söyleyince de inanmadı, tutanak tuttu; zira ikimiz de oturuyorduk. Hay ben seni Cem gibi!


21.09.2010


Bu boku yemenin ardından 2 çarşımın kitlendiğini öğrendim, ki iki haftada bir çarşıya çıktığımıza göre bir buçuk ay içeride kalacağım demektir. Hayvan Cem, hep senin yüzünden!


22.09.2010


Bizim bölüğe yeni bir komutan atanmıştı, adam taşınma işlemlerini falan halletmek için 20 gün izin almıştı. İzni bitti geldi bu adam ve ilk dediği şey "Şimdiye kadar alınan cezaları affediyorum, yeni ve temiz bir sayfayla başlamak istiyorum  göreve. Bundan sonra kaşınanı kaşırım ama..." oldu.

Evet, ballı götün tekiyim ama bundan sonra nöbette oturanın, affedersiniz, götüne G3 piyade tüfeği girsin. Askerlik psikolojisi çok fena bir şeymiş, çarşı da velinimet... 


Bak sen şu işe ya hu!