31 Aralık 2009 Perşembe

Hoş Geldin Ya Şehr-i Noel

Efendim herkesin yeni yılını kutlar, bununla da kalmaz birkaç öğüt vermekten de geri kalmam:

1- Sınırsız alkol paketi sunan bir mekana gittiğinizde biliyorum, illaki işin cıvığını çıkaracaksınız. Size bütün içkileri midenizde harman yapmamanızı öneriyorum. Geri saymaya mazallah helada istifra ederken katılmak zorunda kalabilirsiniz aksi taktirde.

2- Dansöz poposu çeken bir kafatasım olduğuçün, eğer benim gibi olanlar varsa aranızda darbelerden kaçmak için mümkîn olduğunca duvar dibinde oturun. Çoğu mekan ucuz olduğundan dolayı teyzeleri dansöz diye çıkarttıklarından, onlardan kaçarak erkekliğinize toz kondurmuş olmazsınız. Müsterih olun.

3- Gittiğiniz mekan yeni yıl çekilişi yapıp, 10 TL karşılığı en küçüğünden, üzerine numara yapıştırılmış HOBBY çikolata mı veriyor? Sakın almayın, aldanmayın çünkü çekilişi artık siz beklemekten dayanamayıp mekandan ayrıldığınızda yapıyorlar! Ya da öyle olmalı, ben gerçekleşmiş bir çekiliş görebilene rastlamadım.

4- Nedense en umulmadık mekanın garsonları bile, (sanırım içip dağıtmış müşteriye, affedersiniz, yavşaklaşmak mübah bir davranış) siz kalkıp giderken bahşiş bırakmanıza rağmen kolunuza yapışıp "Abi en az tip de sizin masadan geldi valla ehüehhehe" gibi cümleler kurabilir. Ne kadar içmiş, şuurunuzu kaybediyor olsanız da kanmayın bu adamlara dostlarım. Hazır alkolü almış iken HÖEYYT! diye bağırıp, yeni yıla sinir ve stres seviyesini sıfıra indirerek girmek sizin elinizde!

 

MUTLU YILLAR!

Santalı Burak Efendi

26 Aralık 2009 Cumartesi

Bu Adam'ı Hiç Gördünüz Mü?

Adama da benzemiyor halbukiOrtalıkta bir kelle dolaşıyor, bir robot resim esasında ve ilk bakışta bir tecavüzcüyü andırıyor. Sevimsiz, biçimsizce gerilmiş dudakları ve kanatlanmış, uçmaya hazır kaşları (tek kaşı?) var. Saçları sol taraftan kelleşmeye yüz tutmuş ama kafanın genelinde de kurak bir iklim hakim.

Kim bu adam?

Birileri rüyalarında görer olmuş, ama anlatılanlara göre bu adam bizim "ak sakallı dede"lerimiz gibiymiş. İyi huylu, yardım sever, yol gösterir. Nasıl anlatayım, Freddy Kruger'in (A Nightmare on Elm Street) tam bir zıttı. Şarkısı da olsa olsa şöyle olurdu sanırım:

Bir, iki işte 'Adam' geldi / Üç, dört Adam'ın gözleri pört pört / Beş, altı Adam beni benden aldı / Yedi, sekiz kendisi maşallah pek semiz...

Örneğin yazılanlara göre rüyasında kaybolanların yolunu gösteriyormuş, üzgün olanların sırtını sıvazlıyormuş, gizli eşcinsel olanlarla bizzat ilgileniyormuş (Uydurmuyorum!) ya da uzun yola çıkacaklara yolluk hazırlıyormuş.

Dünyanın dört bir yanında bu adamın resminin olduğu el broşürleri (Flyer) ellerde, duvarlarda boy gösteriyor. İngilizce "flyer" bir sürü dile çevrilmiş, hala da çevriliyor. Bir internet sayfası hazırlanmış, burada rüya deneyimleri, fotoğraflar gibi bir rüya ile ilgili ne paylaşılabilecekse, işte onlar paylaşılıyor.

Bir girip bakılabilir bence.

25 Aralık 2009 Cuma

Rahatsız Oluyorum - 2

 

Aslında her şey öyle kolayca batmaz ben denize ama bana da asabiyet veren eylemler hayli fazla:

 

  • Ölümsüz erkeğe aşık fani kadının aşk-ı ızdırabı. (Vampirli filmlerin vaz geçilmez, işlenmezse olmaz konusu.)
  • Evin küçük erkeğinin baktığı telefonlarda, telefonu cevaplayanın hep evin annesi ya da büyük kızının zannedilmesi. (Küçük yaşta sinir hastası olmuşum,  komşu teyzelerin benimle annemmişim ya da ablammışım gibi konuşmalarının eseridir.)
  • T-shirt ya da sweatshirt'leri pantolon içine sokmak. (Sal gitsin aşağı bebeğim, hadi yapabilirsin, evet!)
  • Bir küfür edildiğinde arkasında sonuna kadar durmamak. (Adamın sülalesine sövüp de sonra "Annen, baban hariç." diyerek döneklik etmek nedir ey dost!)
  • Minibüste şoförün arkasındaki ilk 3'lü koltuğun en sağına oturmak zorunda kalmak. (Neden? Çünkü ortadaki şahıs her zaman vites koluğunu iki bacağını yay gibi açarak araya alır, yayılır, en sağda oturan adama da koltuğun kenarını, affedersiniz, kıçının arasına almak düşer!)

21 Aralık 2009 Pazartesi

Evrimleşek Artık

Çok ama çok tartışılan bir konu ve aksini savunan bir insan, Adnan Oktar veyahut nam-ı diğer Harun Yahya var senelerdir etrafımızda. Benim küçükken misinadan oltaya geçtiğim vakitlerde kullandığım balık yemlerini kuşe kağıda bastırılmış kitapların içine koymuş evrimin olmadığını kanıtlamak için. Meşrutiyet Caddesi'nde sanırım, bir 4 sene önce elime tutuşturulmuştu zat-ı alinin kitapları hem de 3'ü 4'ü birden.

Aklıma şey geliyor benim, hani ne zaman göçmüşgillerden bir Türk yurtdışında bir buluşa adını katsa hemen "Yüzyılın Başarısı: Kanseri Yenen Türk!", "Türk Biliminsanı Sürtünmeyi Sıfıra İndirmeyi Başardı!" gibi haberleri gazetelerde manşetten dakikasında, hatta buluş Amerika'da ise oradaki gazetelerden de evvel biz öğreniyoruz.

Adnan Hoca'mız ise bilimsel panellerde bir güzel alay konusu oluyor, belden altlarına bile takmıyorlar onu. E bu adam da Türk, dünyayı meşgul eden saptamaları var, neden manşet olamıyor? Ne için bu adama bu kadar önem vermiyoruz? Tamam belki onun fikirleri, iddiaları dünyayı sadece kahve ve sigara muhabbetlerinde tebessüm ve dahi kahkahalar eşliğinde meşgul ediyor olabilir ama söyledikleri kanseri yenmekten, sürtünmeyi sıfıra indirmekten daha mı önemsiz?

Belki de he şeyin başlangıcı şu fotoğraf idi, kim bilir?Boğa gibi maşallah! Yayıl aslanım, rahat ol!

18 Aralık 2009 Cuma

Tiplerle Alay Etmeyi Sevmem, ama...

Tipini beğenmediğimiz birisi hakkında konuşurken "Allah'ın gücüne gitmesin ama..."yı kullanmadan yapamayız. Ne demek şimdi bu? "Allah'ım sen yeri, göğü, tüm evreni türlü güzelliklerle yarattın ama bu adam ne böyle?" denince sorgulamaya girer dinden çıkarsınız töbe sümme haşa.

Ben bu çıkmaza bir kapı buldum, Mecnun olup dağları deldim, Matrix'in Neo'su olup telefon bağlantısı yaptım sizlere: Evrim! Sakallı Şevki Amca'lar okuma-yazma bilmeden her şeyi öğrenmiş, nirvanaya ermiş edaları ile aralarında tartışadururken, İslam dininin evrimi inkar etmediği aklı selim ya da değil, birçok din adamı ve alimi tarafından çoktan kabul edildi. Dinden çıkmak istemeyen arkadaşlar da bu açığı kullanarak "Yeri göğü yaratan Rabbim, bu kulun evrim sürecini tamamlayamamış, sen ondan yardımını esirgeme" diyerek bırakın dinden çıkmayı, hayır duanız vesilesi ile sevaba bile gireceksiniz.

Evrim Yok Diyeni Keserim! Bu konu da, yine böyle evrim serüveninin son sayfaları yırtılıp kaybolmuş bir birey gördüğümde aklıma geldi. Bilindiği üzere artık uzaya turistik seferler düzenleniyor oldukça yüklü bir tutar karşılığında. İlgili haberi okurken gördüğüm fotoğraf bana "İnsanlı seferler zaten yapıldı, neden yine hayvanları uzaya göndermeye başlıyorlar ki?" diye sordurdu. Adam çok zenginmiş ama, kesin bir de çıtır sevgilisi vardır. Para işte...

17 Aralık 2009 Perşembe

Çok Acayip Havadislerim Var

Gazete okurken şu haberleri gördüm, akabinde acilen, ivedi ile paylaşmak istedim.

  •  Nasreddin Hoca Erzincanlıymış, Bir de Torunu Varmış. Selçukluları da Nasreddin Hoca Yıkmış.

 

16 Aralık 2009 Çarşamba

18 Aralık Cuma

Siz hala Cuma dendiğinde haftasonu tatili geldi diyerek sevinebilen tayfadan mısınız? Ne güzel size, ne mutlu size! Kıskanıyorum ulan!

O zaman bu Cuma sinemaya gidin, koşun koşuşturun. 2 tane taş gibi film geliyor zira: Avatar ve Vavien. Uzun uzun yazmaya gerek yok her iki filminde ne kadar şokela olduğunu. Biri fantastik bilim-kurgu biri de komedi-dram tadında. Birini Titanic’in ve Terminatör’ün yönetmeni, birini de suratındaki sevimlilikten tokatlıyasımız geldiği Engin Günaydın yazmış. 

Arkanın bi’ önü, ortalardan yer var mı diye soralım hemen!

15 Aralık 2009 Salı

Uzak Doğu'nun Havasında Bir Şey Olmalı

Uzak Doğu'nun bağrından kopup gelmiş filmler son 2-3 yıldır çok moda, bunu fark eder oldum. Hatta yok Kuzey Koreli yönetmen "bilmemne"nin hayranı olmalar,  yok Japon yönetmenin kült filmini izlemeyene burun kıvırmalar falan epey bir had safhada. Daha dün beş para etmez filmelere vizyona girer girmez giden sen değil miydin şeker şey?

Neyse, aslında asıl değinmek istediğim bu çekik gözlü minyatür varlıkların (Çinlileri dahil etmiyorum, onlar sanılanın aksine gayet iri insanlar) bu film sektöründe son zamanlarda boy gösterdikleri türler. Örneğin Kuzey Kore'nin bahsi geçince böyle nasıl anlatsam, romantikliğin dibine vurmuş, Post-Yeşilçamvari, sevenlerin sevebilip ama kavuşamadığı filmler geliyor benim aklıma. Arada da işte Yeşilçam'dan da gelen vurdu kırdı sahneleri.

Gelgelelim, Japon film endüstrisi dendiği zaman bir dururum, özellikle yeni yemek yemişsem kesin mide bulantısı başlar bende. Japon dediğin adam bit kadar boyuyla yapıp yapabileceği en iğrenç, en psikopat filmleri yapar. Zaten Manga dediğimiz Japon çizgi kültüründe hangi kahramanın samuray kılıcı yokki? Geçenlerde Dost Kitabevinde Macbeth'in Manga'sını gördüm, adamın eline hemen samuray kılıcı yerleştirivermişler psikopat herifler.

En son türlü ameliyatlar ve türlü iğrenç videolar izlediğim Youtube'da yine entellere layık bir Japon filmin karelerine rastladım. Aşağıya da iliştirdim. Allah bu adamları ıslah etsin. N'olur!

Allahın Manyağı!

14 Aralık 2009 Pazartesi

Twilight - Hate Club

Bir tur da ben bineyim lan! Dandirik bir romanın, affedersiniz, tossuruktan filmini ben de izledim, lakin sadece ilkini. Geçen sene ilk filmine gittiğim bu anlamsız seri, aptal senaryosu ve kalitesizliğinin yanında sanırım bir de erkeklere hitap etmemesi nedeniyle onu izlemeye değersiz ve dahi gereksiz olduğunu düşünmeme neden oldu. Hangi erkek bir embesil hatunun baş rolünü oynadığı filmi şiddetle izlemek isterki? Özellikle onlar için Blade gibi vurdulu kırdılı, deşmeli "erkek işi" vampir filmleri varken.

Kızlar için herhangi kırıcı bir yorum yapmayacağım, çünkü erkekler nasıl "Çılgın dershane tatilde" gibi "Bıngıl Filmler"e gidiyorsa kızlar için de Twilight odur, ona gidiyorlar. Zaten filme karşı yapılan yorumlardan en bilindiği "Ergen kızlar için gay porno filmi" değil mi?

Bu serinin bir "sallamasyon"luğun eseri olduğunu anlamak çok da zor değil, sanırım kitaplar bir gecede hazırlanan ödevler, ya da işe giderken otobüste göz atılan sunumlar gibi hazırlanmış olsa gerek. Öylesine...

Hangi aklı başında insan, çocukluğundan beri korku ve komedi türü olarak çekilmiş vampir filmleri seyredegelmiş bir nesile sanki kendisi en baştan bir mit yazıyormuş edasıyla, okuyucuyu ya da izleyiciyi "Bak evladım vampir böyle bir şeydir, emer, soğuktur, soluktur, baseball oynar, çok hızlı koşar, yokuşu güç iner tamam mı?" gibi zaten bilindik detaylarla (baseball hariç, onu ben de yeni öğrendim) bilgilendirmeye çalışır ki? İlk filmde liseli hatunumuz o kadar gerzek ki, vampirler için Google'dan araştırma yapıyor, sonra bir sahaf buluyor, üşenmeden gidip oradan bir kitap alıp vampirlerin teninin soluk, vücudunun soğuk olduğunu öğreniyor. Bre beyinsiz insan, Eddie Murphy bile zamanında vampir filmi çekmiş, sizin köyde TV mi çekmez, VHS de olsa film mi kiralanmaz? Ama suç sende değil tabii, seni karakter olarak oraya koyan kadında.

Ps: Ben bu hatunun koala olduğunu iddia ediyorum!

Herkesi gıdısından emerim.

12 Aralık 2009 Cumartesi

Rus Deyip de Durduğun Şey

Erkekler olarak zaten bir zaafiyetimiz var Ruslar üzerine, bu yüzden de bu sarı civcivlerin acayipliklerini göremiyoruz hiç. Kadınları, içkileri, efendime söyliyeyim… A bu kadarmış.

Ne ise, hiç bir filmi Rusça dublajlı olarak izlediniz mi, illaki bir yerlerde çıkmıştır karşınıza? Adamlar hiç bir şekilde film seslendiremiyor arkadaşım! Bir kadın, bir erkek bütün filmi baştan sona götürüyorlar aynı monotonlukla. Bu seslendirme endüstrisine şöyle bir baktığımızda ülkemizin ne kadar da başarılı olduğunu gün gibi ve dahi, affedersiniz, kabak gibi görüyorum.

Düşününce kendi kendime gülüyorum, sonra da sağda solda, yolda görenler gerzekmişim gibi bakıyorlar suratıma. Aklınıza romantik bir akşam yemeği getirin mesela, film icabı mumlarla bezenmiş bir masa, tüm ışıkların kapalı olmasına rağmen katî suretle karanlığa bürünmemiş, aksine her nasılsa hoş bir loşlukta kalmış bir oda, güzel bir kadın, filinta bir erkek, sonra da erkeğin cebinden suratında yarı romantizm yarı şerefsizlik akarak çıkardığı tek taşlı bir yüzük. Bu ambiyans içinde şu diyalogları nasıl canlandırırsınız kafanızda?

Kadın – Oh, Viktır hayır ciddi olamazsın! Ouuhh!

Erkek – Cesika… Benimle evlenmeni istiyorum, artık doğru zamanın geldiğinden eminim.

Kadın – Oh, evet Viktır!  Evet evet evet!

Mesela ilk cümle Ruslarda şöyle oluyor (Play tuşu işimizi görür):

Şu görüntü de az önceki gibi çakma değil, gerçek bir seslendirmeye örnek teşkil ediyor. Bundan çok çok daha komikleri de var ama internet aleminde bulamadım.

Dikkat ederseniz bunda “temel” tepkiler var, yani dümdüz konuşmuyorlar ama daha neler var neler bu Ruslarda. İzlemeye devam edelim kendilerini.

11 Aralık 2009 Cuma

Sil Gitsin

Terk mi edildiniz, tacize ya da tecavüze mi uğradınız, bir yakınınızı mı kaybettiniz, işten mi atıldınız, onurunuz ya da hevesiniz mi kırıldı, pişman mısınız, bir şans daha mı istiyorsunuz? İşte size dünyanın en iyi bilimadamları olan “Amerikalı bilimadaları”ndan yepisyeni bir buluş!

Sil GİTSİN!

Artık travmalardan, depresif ruh hallerinden, üzüntülerden ya da hayal kırıklıklarından eser kalmayacak! Beyninize beyninize elektrik verince yeniden doğduğunuzu hissedeceksiniz! İsviçreli bilimadamları yapamadı, biz yaptık!

Ayrıntılı Bilgi İçin BURAYI Tıklayınız

10 Aralık 2009 Perşembe

Kavram Karmaşası

Az önce Deviantart’ta dolaşır iken Google reklamlarından biri dikkatimi çekti, iyi de oldu zira normalde katî suretle reklamlara bakmam. Aşağıda reklamın içeriğini ve aklıma takılanları veriyorum, bana acayip geldi. (Bkz. Şekil-1)

Şekil-1- Hep bunu yazmak istemişimdir.

Şekil-1

Aklıma takılan, Hristiyanlık dininin kendi kitabının (kitaplarının) ve ortaya çıktığı bölgenin dili İbranice olup da neden kendi ile ilgili bir reklamın yapımında Arapça bir kelimeden referans alındığı.

(Tamam Türkiye’de müslüman bir çoğunluk var ve herkes bu kelimeye aşina, evet. Ama yine de acayip.)

 

9 Aralık 2009 Çarşamba

Rahatsız Oluyorum

Çıldırdım Tamam mı! 

Bunları kafaya taktığım için sorunlu olan belki benim ama umrumda değil, rahatsız oluyorum.

 

  • Minibüslerin dikiz aynalarında ya da köşelerinde plastik kırmızı gül görmekten,
  • Yine minibüsleri pavyona çeviren mavi iç ışıklardan,
  • Ayakkabı mağazalarında ayakkabıyı zorla kendilerinin giydirmesinde ısrar eden satış personellerinden (Bırak lan ayağımı!),
  • Büyük ve kalabalık şehiriçi otobüslerinde hemcinslerimin benimle göz göze geldiğinde önce tanıdığımmış izlenimi verip, daha sonra bu bakışları anlamadığım, anlamak da istemediğim türde bakışlara çevirmelerinden,
  • Bankamatik kuyruğunda sıra bana geldiğinde ekranımı göstermemek için şekilden şekile girmekten,
  • Metroda bilet satan personele paso istediklerinde, zat-ı alilerini pasoları yılbaşından sonra okulun dağıttığına inandıramamaktan,
  • Rock barların eski 45’lik gibi alakasız programlar yapmalarından,
  • Yeni aldığım pilot kalemin bilyesinin aynı gün mefta olmasından,
  • Turkcell’in haftalık internet paketine üye olmam için sürekli MMS ve SMS göndermesinden,
  • Şafak Sezer’in başarısız filmlerinden,
  • Bir şey almayacağım halde fast-food restoranların tuvaletlerini kullanmaktan (Bu yalan)

Rahatsız oluyorum!

5 Aralık 2009 Cumartesi

DNS Denen Zımbırtı

DNS terimini bilgisayar ile haşır neşirliği sadece klavye ve fare ikilisiyle sınırlı olan vatandaşlarımız sanırım ilk olarak ülkemizde bazı internet sitelerinin yasaklanmasından sonra duymaya başladılar. Neden sonra bu vatandaşlar DNS ayarları yapma konusunda birer uzman, ayar yapmayı bilmeyen çevrelerine de latifeler yağdırır oldular.

OPENDNS DNS ayarının yapılması internette dolaşma hızını da etkiliyor şüphesiz ve benim bu konu hakkında çok acayip bir duyurum var! Şimdiye kadar Open DNS ağırlıklı birkaç DNS Server hizmeti kullanıyorduk ağ ayarlarıyla oynayarak (bkz. DNS Ayarı). Ama artık Birkaç Saatte Web Sitesi’nde de bahsi geçtiği gibi Google denen meraklı bir çocuk var hayatımızda ve her şeye burnunu sokuyor, iyi manada bittabii.

Diyeceğim şu ki, artık Google da DNS hizmeti veriyor ve kullandığım süre içerisinde de gayet memnun kaldım, kalmaya da devam ediyorum. Denemekte fayda var efendim, BURADAN buyurun.

4 Aralık 2009 Cuma

Birkaç Saatte Web Sitesi

Şirket dediğin Google gibi olsun, canımı yesin. Adamların el atmadığı şey, burunlarını sokmadıkları iş kalmadı neredeyse internet aleminde.

GoogleSitesLogo1Geçen yine Google zımbırtılarını kurcalarken defalarca görüp de “Sonra bakarım” dediğim Google Sites’ın artık yamacıma gelmesinin zamanı olduğuna karar verdim. Kişisel internet sayfası oluşturmak bir zamanların hevesiyle çok revaştaydı lakin akabinde Blog icad olununca, güncellemesi, yazması, çizmesi de daha kolay olunca maymun iştahlı tüketici olarak tekmeyi savurduk arkasından HTML uzantılı, upload edilmeyi bekleyen dosyaların.

Neticede Google Sites’a dönecek olur isek, aynı blog sayfası oluşturur gibi web sayfanızın görünümünü belirlemek için bir template seçiyorsunuz ve bazı ayarlamalar yapıyorsunuz. İşlevsellik konusunda ben hiç fena deneyimler edinmedim, hatta üşenmedim bir tane de üstün körü sayfa hazırladım.

Ne var ki, adres olarak şu uzun bağlantıyı hatırda tutmak gerekiyor: http://sites.google.com/site/cabbguncel/ E bu da haliyle zor. Ama bu bir sorun değil, kendi alan adını alacak arkadaşlar bu sayfayı direkt olarak kendi alan adlarına aktarabiliyorlar. Kendi yaptığım sayfaya bakınca zaten ne avantajları var anlaşılıyor.

3 Aralık 2009 Perşembe

Hostesler Üzerine

Hostesler Üzerine diye başlık attım ama asıl konu alnının teri ile çalışan güzel hosteslerimiz değil. Zaten anlatacağım acayip olay yurtdışında görülüyor genelde.

germanwings Bugün bir uçuş firması olan Germanwings’ten mail aldım yeni indirimlerine dair ve çok ucuz olan fiyatlardan ziyade daha çok fotoğraflardaki hostesler ilgi çekiyor. Tamam reklamdır bu, illaki sarı sarı, kızıl kızıl hatun fotoğrafları koyacaklar ama bir kere bindikten sonra insan ister istemez hayal kırıklığı yaşıyor. Bana sorarsanız, bu firmayla seyahat etmiş bir birey olarak Germanwings ile yolculuk etmeyi aklından geçiren arkadaşlarıma söyleyebileceğim tek şey “SAKIN KANMAYIN, umrunuzda değilse de en az bir ay önceden biletinizi alın” olur.

germanwings2Adından da anlaşılacağı gibi firma bir Alman firması ve katî suretle  fotoğraflardaki gibi hostesleri çalıştırmıyorlar. Zaten konsepti ucuz uçuşlar satmak olan bir firmanın da manken gibi hatunları çalıştırması imkansız. Lufthansa mısın sen evladım?

1 Aralık 2009 Salı

Google’ın Güne Özel Logoları

doodle4google08_tr

Her ülkeye yaptığı gibi Google bize de yağ çekiyor ve ülkemize özgü günlerde bilindiği üzere logosunu değiştiriyor, şirinlikler yapıyor. Peki bu logolar daha sonra yitip gidiyor, internet deryasında kayboluyor mu sanıyordunuz? Bilakis, Google şimdiye kadar yaptığı tüm logo tasarımlarını yüksek çözünürlükte saklıyor, bir meraklı çıkar diye günün önemine göre, ülkesine göre sıralıyor da sıralıyor.

mawlana2008Ama bugün için (1 Aralık) böyle bir güzellik yapıldığını görmedim, göremedim.  Bugün Dünya AIDS günü değil mi a dostlar? Ben bile bir şirinlik yaptım, değiştirdim logomu. Google’ı bunun için kınıyor, diğer güzide hizmeti için yanaklarından mıncırıyorum.

Tüm Google logo arşivine BURADAN ulaşmak da pekala mümkün.