Okur gözüyle bilimkurgu nasıl yazılmaz diye başladım ve şimdi de bir
çevirmen gözüyle bir film nasıl tercüme edilmez, onu anlatmaya
çalışacağım. En sık görülen hatalar elbette altyazılarda ortaya çıkıyor
ama seslendirilen filmlerde de ziyadesiyle sıkıntı olduğunu belirtmek
gerek. Seslendirmesi yapılan filmlerin avantajı, önceden orijinal dili
ile izlenmemişlerse hatalarının pek fark edilmemesi.
Beyin donduran hatalardan birkaçı:
Çok Anlamlı Fiillerin Yanlış Anlamlarının Kullanılması
Miss kelimesine değinelim evvela… Bu bize ilk öğretilen çok anlamlı kelimelerden biridir. Google Translate
bile ne zaman hangi anlamda kullanıldığının ayırdına çoğunlukla
varabilirken, altyazı çevirmenliğini iş edinmiş arkadaşlar nedense
şaşırabiliyorlar.
Örnek: Adam ateş eder ve repliği “I just missed your heart” olur. Altyazımızın çevirisi ise “Sadece kalbini özlemiştim”
olarak yapılmış. Kendimi tutmasam yazı formatından çıkacak,
gülücüklerle dolduracağım buraları. Buradaki kurşun kalbi özlemekten
ziyade ıskalıyor normalde ama tabii belki çevirmen arkadaşın duygusal
yoğunlukta olduğu bir ana denk gelmiş olabilir cümle, tercüman dediğiniz
insanların da bazen algıları bu denli kapanabiliyor. Şaka ya hu şaka,
“Good morning class! Good morning teacher! How are you today? Fine
thanks, and you? Fine, sit down!” (İngilizce 101) terk bence bu adam.
Örnek: Bayılmış kadın ayılır ve repliği “What happened to me?” olur, ardından cevabı veren diğer karakter “You blacked out” der. Anlaşılacağı üzere ayılan kadın “Ne oldu bana?” dedikten sonra cevabı “Bayıldın” olmalıyken Black out fiilinin ilk anlamı elektrik kesilmesi olunca, altyazımız da “Elektrik kesintisi oldu” halini alıyor.
Fizik veyahut Elektrik-Elektronik okuduğunu düşündüğüm bu gönüllü
çevirmen arkadaş illaki elektriksel bir şey kullanmak istiyorduysa,
bence senaryoyu toptan değiştirip diyaloğu şu şekilde düzenlemeliydi:
“Ne oldu bana?”
“Şartellerimi attırdın, bir koydum bayıldın kadın!”
Gördüğünüz gibi anlam bütünlüğünü her şeye rağmen korumuş olduk.
Filmi Bip ile Bezeme
Ülkemizde TV’de yayınlanan filmler için çok büyük bir sorun var,
kimse hangi özel ismi kullanmanın reklama girip girmeyeceğini
kestiremiyor. RTÜK bile kestiremiyor… Geçenlerde bir filmi izlerken
“Ölmedi, o hala yaşıyor. Orange County’de 7/11 işletiyor ve tam 200 kilo
oldu” repliğinde Amerika’da bir mağaza zinciri olan 7/11, o meşhur
kutsal bip ile sansürlendi. Türkiye’de hiçbir mağazası olmayan bir
şirketin adı söylenirse reklama girer düşüncesi ziyadesi ile saçma bana
kalırsa, olmayan rekabeti haksızlıktan korudukları için.
Bu madde çeviri ile direkt alakalı olmadı ama tercüme edilen içeriğin
kullanılmasına dair bahsedilmesi de gerekliydi. “Televizyonda İlk Kez”
ibaresi artık izleyicileri heyecanlandırmıyor fakat belli ki TV
yetkililerini epeyce heyecanlandırıyor, o vakit onlar da sansürü
uygulamadan evvel RTÜK’e veya kimden korkuyorlarsa ona danışsınlar.
Seslendirme Sanatçısına Şarkı Söyletme
Bu duruma iki yerden bakıyorum ve bir taraf tamamen saçma iken, diğer
taraf ilkinden biraz daha az saçma. Az saçma olan tarafa bir göz atalım
önce… Seslendirme sanatçısı dediğin adam genellikle tiyatro okumuştur,
artikülasyonu iyidir ve şan eğitimi de almıştır doğal olarak. Yani bu
adam dili güzel konuşur ve şarkı söylediğinde de becerir bu işi. Her
altyazı çevirmeni gibi her seslendirme sanatçısı da iyi olacak diye bir
şey yok, seslendirmesi iyi ama şarkı söylemesi kötü adamlar çok. Lafın
kısası, abi her adama şarkı söyletilmez. Bu az saçma olanıydı.
Bir de işin özündeki saçmalık var: şarkı ve şiir gibi anadilde bile
aktarılmak istenen hissiyatı zar zor anlaşılan şeyleri ne diye tercüme
ettirmeye yeltenir ki zaten TV’ciler? Haydi tamam, çok iyi tercüme
edildi, anlamdan hiçbir şey kaybolmadı diyelim, uzak gözlüğü olmadan
altyazıyı takip edemeyen izleyiciler seslendirme sanatçısının değil de
oyuncunun performansını izlemek ve duymak istemezler mi? Adam söylediği
şarkıyla Oscar, Altın Ayı vs. alıyor ama “TV’de İlk Kez” diye film
yayınlandığı zaman şarkıyı seslendiren ise Osman amca oluyor. Oscarlar
Osman olmasın lütfen…
Ölçü Birimlerinin Çevirisindeki Sıkıntı
Feet, mil, pound, inç… Neden adam gibi çevrilemiyor bunlar? Ya da
neden olduğu gibi bıraktırılıyor bu ölçü birimleri? Artık ilköğretimde 1
inç kaç cm eder diye öğretiliyorsa anlarım fakat biz, “Adam öyle bir kilo aldı ki görmen lazım, tam 450 pound oldu.” gibi bir cümledeki ağırlık biriminin kaç kilogram ettiğini kafamızdan hesaplayana kadar o film bitmez mi? Bitti bile!
Bir de kurnaz çevirmen arkadaşlar var, 450 poundu 450 kg olarak
aktarıp bırakabiliyorlar. Gerçek ederi ile arasında 250 kg olan bu
çeviri kimi tatmin eder şimdi, söyleyin bana. Filmin başına altyazıyla “Dinleyerek Çeviren T@ner54. İyi SeYirLeR!!!”
yazınca hata düzelmiyor. Olmamış arkadaşım, iyi dinleyememişsin. “Ya
ben anlayabiliyorum ama konuşamıyorum” klişesinin yeni bir versiyonu var
artık, anlayıp çevirememe.
Maalesef bazı birimlerin bazı filmlerde çok fazla önemi vardır,
örneğin Back to the Future (Geleceğe Dönüş) serisinde zaman makinesi 88
mil/saat hıza ulaşmak zorundadır. Ülkemizde kara mili birim olarak
kullanılmadığından, kaç kilometreye eşdeğer olduğu neredeyse hiç
bilinmediğinden bunu kilometre olarak belirtmek zorundayız. Filmine göre
birimler bu şekilde kilit rol oynayabiliyorlar, çevirmenlerin kısa bir
Google araştırması yaparak birimleri bizim kullandıklarımıza çevirerek
aksettirmeleri şart.
Filmlerdeki Argolar
Klişelerin en büyüğünü en sona denk getirmişim… Şu an yazdıklarım
tamamen altyazılar için geçerli, argolar elbette TV’de hiçbir şekilde
kullanılamadığından seslendirmeleri eleştirmek yersiz ve gereksiz olur.
Altyazılar için konuşurken elbette ki burada hangi argo/küfür nasıl
tercüme edilmelidir diye detaya girmeyeceğim ama şimdi, affedersiniz,
filmde adama ana avrat küfrediyorlar ve çevirisi “Lanet olası” olarak
kopyala yapıştır yapılıp bırakılıyor. Bu durum belki de senelerce
seslendirmeler ile beynimize kazınan klişenin yan etkisidir.
Altyazıları tercüme ederken (buna DVD/BlueRay içeriğine eklenen
altyazılar da dâhil) seslendirmedeki gibi sınırlandırıldığımız bir alan
olmamalı diye düşünüyorum, bu yüzden de daha rahat hareket edebilmek
gerek. Son zamanlarda altyazı çevirmenleri arasında argo deyimleri ve
küfürleri Türk geleneklerine göre cuk oturtan çevirmen arkadaşlara da
denk geliyorum. Böyle altyazıları olan filmleri izlerken her zaman bu
arkadaşları (içimden) tebrik ediyorum.
Türkçe gibi “yaşayan” bir dile çeviri yapmak sadece sözlükle metin
arasında gidip gelmekle olacak iş değil, içinde dili yaşatan insanlar
aktarımlarında başarılı olurken yaşatamayanlarda “elektrik kesintisi”
olabiliyor. “İyi çeviri yapamadığını söylediğin insanlar da emek
harcıyorlar, saygı duymalıyız” diye düşünen dostlara da, harcanan
emeklerin boşa gitmesinin bizim suçumuz olmadığını iletmem gerek. Ajdar
da emek ve para harcıyor şarkıları için ama adam “Anne! Bitti!”
kıvamında.
P.S. sekizinci kıta'daki 27-07-2012 tarihli yazım. Kapandığı için buraya taşıyorum.